Markaların Kullanım Zorunluluğu
Marka Hukuku

Markaların Kullanım Zorunluluğu

Gelişen sosyal ve ekonomik dünyada, pazarlanan mal ve hizmetler daha yaygın ve geniş bir çevreye hitap edebilir hale gelmiş ve dolayısıyla farklılığın vurgulanması ihtiyacı doğmuştur.
Tüketici nezdinde de mal ve hizmetin tarafından üretilip sunulduğunun bilinmesi gereklidir.

Üreten ve tüketenin karşılıklı tanınma ve tanıma ihtiyacı markalar ve patentler ile karşılanmaktadır.

Markalara ilişkin düzenlemeler 10.01.2017 Tarihli Sınai Mülkiyet Kanunu ile yeniden düzenlenmiştir. Önceki ve yeni yasal düzenleme açısından markaların kullanılması gereği bu yazımızın konusudur.

Markalar hakkında düzenlemeler Sınai Mülkiyet Kanunu öncesinde 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede yer almaktadır. Bu kararnamede, marka kavramının içeriği;
“Marka, bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretleri içerir.”
Şeklinde açıklanmaktadır.

Belirtilen kıstasları içeren markalar usulüne uygun olarak tescil edilirler. Tescil edilen marka üzerinde tescil sahibinin bir hakkı oluşur Bu hak fikri mülkiyet hakkıdır.

Fikri mülkiyet hakkı usulüne uygun olarak tescil devam ettiği sürece sürdürülmelidir. Fakat, 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 14. Maddesinde bu kurala kullanma zorunluluğu istisnası getirmiştir. İstisna düzenlemesi aşağıdaki hükmü içermektedir:
“Markanın, tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde, haklı bir neden olmadan kullanılmaması veya bu kullanıma beş yıllık bir süre için kesintisi: ara verilmesi halinde, marka iptal edilir.”
Bu düzenleme Anayasa Mahkemesinin 14.12.2016 Tarihli kararı ile iptal edilmiştir. İptal gerekçesinde mülkiyet hakkının Kanun Hükmünde Kararname ile düzenlenemeyeceği açıklaması yer almaktadır.

Anayasa Mahkemesi kararı sonrasında 556 Sayılı Kararname ile düzenlenen marka mülkiyetine dair diğer hükümlerin de aynı gerekçe ile iptalinin istenebileceği açıklığa kavuşmuştur.

Sonuçta 10.01.2017 Tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile markalar hakkındaki yasal düzenleme yürürlüğe girmiş, anılan Kanun ile 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname yürürlükten kaldırılmıştır.

Sınai Mülkiyet Kanunu 9. Maddesinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname maddesini küçük bir farkla yeniden düzenlemiştir. Madde hükmünde; “Tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilen markanın iptaline karar verilir.”

İfadesi yer alır. İptal edilen hüküm ile yeni düzenleme arasındaki fark Türkiye’de ciddi biçimde kullanım noktasında toplanmaktadır. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin iptal kararı markanın kullanılma gerekliliğini ortadan kaldırmış değildir. Sonuçta yasal dayanak değişmiş olmakla birlikte 5 yıl içinde yasada belirlenen şekilde kullanılmayan markaların iptali istenebilmektedir.

Kanun Hükmünde Kararnamede bir markayı taşıyan malın ithalatı da markayı kullanma olarak değerlendirilmekteyken Sınai Mülkiyet Kanununda bu hüküm yer almamıştır. Dolayısıyla artık sadece bir malın ithalatını yapmak o markayı kullanmak anlamını taşımayacaktır. Yurt dışında üretim yapan firmaların,

Markayı taşıyan malın ithalatının markayı kullanım olarak değerlendirilmemesi ve markanın Türkiye’de ciddi olarak kullanılması gereği birlikte değerlendirildiğinde, uluslararası anlaşmalara uygun düzenlemeler getirilmekte olduğu sonucuna varılmaktadır.

Markaların kullanımı gereğini düzenleyen hükümler, gerçekte kullanım amacı taşımayan, söz, işaret, şekil gibi marka teşkil edebilecek unsurları sadece tescil edilerek ticaretinin engellenmesi amacı ile getirilmektedir. Daha kısa bir ifade ile marka ticareti önlenmeye çalışılmaktadır.

Gerçekte kullanılma amacı olmaksızın marka tescilleri de yapılmaktadır. Çünkü, ülkemizde tanınmış ve ticari değeri yüksek markaların benzerleri tescil edilebilmektedir. Benzer markaların iptali davalarında benzerliğin belirlenme süreci uzun ve masraflıdır. Dava sürerken benzer markaların kullanılması, asıl marka sahibine büyük zararlar vermektedir.

Bu nedenle ülkemizde marka sahipleri, markalarının benzerlerinin başkaları tarafından tescil edilmesini önlemek amacı ile, kullandıkları dışında benzer markaları bizzat kendileri tescil ettirmektedirler. Böylelikle, marka sahibi esas tanınmış olan markasını fiilen kullanmakta, diğerlerini ise tedbir amaçlı olarak tescilli bulundurmaktadır.

Ancak bu şekilde kendi benzer markalarının tescil ettirerek, gerçekte gereksiz tesciller dolayısıyla sistemin hantallaşması sonucuna ulaşılmaktadır. Bu da kontrolün zorlaşmasını, benzer markalara ilişkin kötüniyetli tescillerin yapılabilmesi sonucunu doğurmaktadır. Yani kısaca marka sahiplerinin benzer markaları önlemek için aldıkları tedbir, tam tersi sonuca yol açabilmektedir. Bu açıdan da markaların kullanım gereği düzenlemesi bir ihtiyaçtır.

Sınai Mülkiyet Kanunu getirdiği daha pek çok değişiklikle incelenmesi gerekmektedir. Bunlar da başka yazılarımızın konusu olacaktır.